Bumerang - Yazarkafe
Niğde mutfağı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Niğde mutfağı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Acı Marul Salatası


Otlara, taze baharatlara oldum olası ilgili biriyimdir. Araştırarak hangisi yenir, hangisi yenmez, nasıl tüketilir diye çoğunu araştırıyorum.
Bu otları tanımanı en güzel yolu orada yaşayan insanlardan öğrenmektir.
Geçen hafta memlekete gidince ben de fırsattan istifade acı marul ile tanıştım. Ege ve İç Anadolu bölgesinde bu aylarda bağlarda, bahçelerde bolca acı marul görmek mümkün.


İşte bu arkadaş acı marul. Normal maruldan biraz daha baskın bir tadı var ve yabani olarak yetişiyor. Her yerde olmasına rağmen köy pazarında da kilosu 5 liraya satılmasına şaşırdım doğrusu.



Bunlar da normal marul. Henüz çok büyümemişler.




Fırında közlediğim patatesleri soyup normal maruldan, acı maruldan ve biraz taze soğandan ekleyip üzerine tuz ve zeytinyağı dökerek bu salatayı yaptım.

Buram buram Anadolu tadındaki tarifim böyleydi :)

Otlara, taze baharatlara oldum olası ilgili biriyimdir. Araştırarak hangisi yenir, hangisi yenmez, nasıl tüketilir diye çoğunu araştırıyorum.
Bu otları tanımanı en güzel yolu orada yaşayan insanlardan öğrenmektir.
Geçen hafta memlekete gidince ben de fırsattan istifade acı marul ile tanıştım. Ege ve İç Anadolu bölgesinde bu aylarda bağlarda, bahçelerde bolca acı marul görmek mümkün.


İşte bu arkadaş acı marul. Normal maruldan biraz daha baskın bir tadı var ve yabani olarak yetişiyor. Her yerde olmasına rağmen köy pazarında da kilosu 5 liraya satılmasına şaşırdım doğrusu.



Bunlar da normal marul. Henüz çok büyümemişler.




Fırında közlediğim patatesleri soyup normal maruldan, acı maruldan ve biraz taze soğandan ekleyip üzerine tuz ve zeytinyağı dökerek bu salatayı yaptım.

Buram buram Anadolu tadındaki tarifim böyleydi :)

Niğde Çöreği




Yeniden merhaba,  Mart ayında Niğde'ye gittiğimizde fırına girip çörek yapmıştık hem güzel hem de lezzetli olan bu deneyimimi size bol fotoğraflı şekilde anlatacağım. Okurken burnunuza fırından yeni çıkmış çörek kokusu gelmesi dileğiyle :)






Öncelikle tarif ya da ölçü vermeden bu çöreklerin nasıl yapıldığını bahsedeceğim. Her yörenin kendine has ekmekleri vardır, kimi tandırda kimi sac tavada kimi de kuyulara ateş yakılarak duvarlarına yapıştırılarak pişirilir. Her birinin de kendine özel tadı vardır. 
Niğde'de pişirilen ekmeklere çörek ismi veriliyor ve ekmek pişirilen yere de fırın deniyor. Fırınlar 2 bölümlü evler gibi. Bir bölümünde fırını yakmak için kullanılıyor, diğer bölümünde de hamurlar parça parça alınıyor ve fırınlanıp pişiriliyor. 


İşte iki odalı fırının ilk bölümü, genelde saman ve çalı çırpı yakılarak fırın güzelce ısıtılıyor.


Fırın bir defa yakılıyor ve ekmekler sürüldükten sonra ateşin közü çörekleri pişiriyor. Fırın yanmışken sadece çörek değil güveçte yemekler, tepside kek ya da börek de pişiriliyor. 


Fırının ekmek sürülen bölümünden. Bu ateş fırın taşlarını tamamen ısıtacak ve kor haline gelen ateş sayesinden ekmekler yanmadan güzelce pişecek. 



Fırın yandıktan sonra ucunda ıslak bir bez sarılı sopayla siliniyor ki is ve toz ekmek hamurlarına yapışmasın. 


Yaklaşık 180 cmlik kocaman tahta kaşığa benzer bir kaşıkla ekmek hamurları fırın taşının içine gönderiliyor ve ağzı demir bir kapakla kapatılıyor. 




Pişen çörekler yine aynı büyük kaşığa benzeyen yörede"kürek" adını verilen tahtalarla alınıyor.
Çörek hamuru un, süt, tuz, maya ve peynir suyundan oluşuyor. Daha yumuşak olması için çiğ patates rendesi de katanları görmüştüm. Kıvamına gelirken çok cıvık bir hamur oluyor. Hamurlar portakaldan biraz daha büyük parçalar halinde tezgahın üzerine temiz bir bez üzerine alınıyor ve elle yayılıp üzerine de süt, yumurta ve çörek otu karışımı sürülüyor. 



İşte fırından çıkmış sıcağı el yakan mis kokulu çörekler...


Fırının 2 tezgahı var. Fırının hamur sürülen yerine yakın olan tezgahta hamur bezeleri alınıyor ve diğer uçtaki tezgahlara da pişen ekmekler diziliyor. 





Bir defada 100 tane de çörek yapılsa derin dondurucularda saklanırsa aylarca taze taze tüketilebilir. 


Biz o gün peynirli çörekler de yapmıştık. Peynirlisi, kıymalısı, patateslisi. yumurtalısı, otlusu, sucuklusu ve daha bir çok çeşidi yapılıyor. Keşke dedim, keşke ninelerimiz tüm bu malzemeleri ayrı ayrı çöreklerde değil de bir tanesinde kullansaydı da pizzanın ana vatanı Niğde olsaydı. Kısmet diyorum fakat pizza kadar ünlü olmasa da ondan daha lezzetli olduğu gerçek. Bir gün yolunuz Niğde2ye özellikle de Kayırlı Kasabası'na düşerse yanan bir fırının önünde durun. Misafirperver, gönlü bol insanımız size o çöreklerden ikram etmeden sizi bırakmaz. 
Memleketin her yerinde öyle güzel yemekler var ki  duam ileriki yıllarda bu geleneklerin devam etmesi. Fırınlardan çıkan dumanın, etrafa yayılan mis gibi çörek kokusunun hiç bitmemesi...

Sevgilerimle




Yeniden merhaba,  Mart ayında Niğde'ye gittiğimizde fırına girip çörek yapmıştık hem güzel hem de lezzetli olan bu deneyimimi size bol fotoğraflı şekilde anlatacağım. Okurken burnunuza fırından yeni çıkmış çörek kokusu gelmesi dileğiyle :)






Öncelikle tarif ya da ölçü vermeden bu çöreklerin nasıl yapıldığını bahsedeceğim. Her yörenin kendine has ekmekleri vardır, kimi tandırda kimi sac tavada kimi de kuyulara ateş yakılarak duvarlarına yapıştırılarak pişirilir. Her birinin de kendine özel tadı vardır. 
Niğde'de pişirilen ekmeklere çörek ismi veriliyor ve ekmek pişirilen yere de fırın deniyor. Fırınlar 2 bölümlü evler gibi. Bir bölümünde fırını yakmak için kullanılıyor, diğer bölümünde de hamurlar parça parça alınıyor ve fırınlanıp pişiriliyor. 


İşte iki odalı fırının ilk bölümü, genelde saman ve çalı çırpı yakılarak fırın güzelce ısıtılıyor.


Fırın bir defa yakılıyor ve ekmekler sürüldükten sonra ateşin közü çörekleri pişiriyor. Fırın yanmışken sadece çörek değil güveçte yemekler, tepside kek ya da börek de pişiriliyor. 


Fırının ekmek sürülen bölümünden. Bu ateş fırın taşlarını tamamen ısıtacak ve kor haline gelen ateş sayesinden ekmekler yanmadan güzelce pişecek. 



Fırın yandıktan sonra ucunda ıslak bir bez sarılı sopayla siliniyor ki is ve toz ekmek hamurlarına yapışmasın. 


Yaklaşık 180 cmlik kocaman tahta kaşığa benzer bir kaşıkla ekmek hamurları fırın taşının içine gönderiliyor ve ağzı demir bir kapakla kapatılıyor. 




Pişen çörekler yine aynı büyük kaşığa benzeyen yörede"kürek" adını verilen tahtalarla alınıyor.
Çörek hamuru un, süt, tuz, maya ve peynir suyundan oluşuyor. Daha yumuşak olması için çiğ patates rendesi de katanları görmüştüm. Kıvamına gelirken çok cıvık bir hamur oluyor. Hamurlar portakaldan biraz daha büyük parçalar halinde tezgahın üzerine temiz bir bez üzerine alınıyor ve elle yayılıp üzerine de süt, yumurta ve çörek otu karışımı sürülüyor. 



İşte fırından çıkmış sıcağı el yakan mis kokulu çörekler...


Fırının 2 tezgahı var. Fırının hamur sürülen yerine yakın olan tezgahta hamur bezeleri alınıyor ve diğer uçtaki tezgahlara da pişen ekmekler diziliyor. 





Bir defada 100 tane de çörek yapılsa derin dondurucularda saklanırsa aylarca taze taze tüketilebilir. 


Biz o gün peynirli çörekler de yapmıştık. Peynirlisi, kıymalısı, patateslisi. yumurtalısı, otlusu, sucuklusu ve daha bir çok çeşidi yapılıyor. Keşke dedim, keşke ninelerimiz tüm bu malzemeleri ayrı ayrı çöreklerde değil de bir tanesinde kullansaydı da pizzanın ana vatanı Niğde olsaydı. Kısmet diyorum fakat pizza kadar ünlü olmasa da ondan daha lezzetli olduğu gerçek. Bir gün yolunuz Niğde2ye özellikle de Kayırlı Kasabası'na düşerse yanan bir fırının önünde durun. Misafirperver, gönlü bol insanımız size o çöreklerden ikram etmeden sizi bırakmaz. 
Memleketin her yerinde öyle güzel yemekler var ki  duam ileriki yıllarda bu geleneklerin devam etmesi. Fırınlardan çıkan dumanın, etrafa yayılan mis gibi çörek kokusunun hiç bitmemesi...

Sevgilerimle

PELİZE



Bilenleriniz var mıdır Pelizeyi ? Bazı yörelerde palize, bazı yörelerde palaze denilen bu tatlıya Niğde'de "Pelize" adı verilmiş ve yöresel tatlılarından biridir. Pelize önce Selçukluların sonra da Osmanlı saray mutfağının önemli tatlılarından biriymiş. Günümüzde bilen tadan çok az olan bu tatlıyı unutulmasın gelecek nesillerde de belki bilen eden birileri olur diye yazmak istedim. 

Çocuklara pekmez yedirmenin en güzel halidir Pelize. İçine ekstradan şeker konulmaması da cabası. 



Görünüş olarak çikolatalı pudinge benzese de içinde onun gibi katlı maddeleri ve şeker yok. Doğal, besleyici ve bir o kadar da lezzetli olan bu tatlının bu kadar az bilinmesi biraz üzücü. 
Deneyin, ikram edin, tüketin efenim. 
Nasıl yapacağımıza gelirsek ben aşağıdaki ölçülerden 4 kase pelize elde ettim ama siz küçük kaseler kullanarak 6-8 kişilik yapabilirsiniz

MALZEMELER
  • 2 su bardağı üzüm pekmezi
  • 3 su bardağı su 
  • 8 yemek kaşığı un 
YAPILIŞI
  • Öncelikle pekmezle unu güzelce çırpıyoruz. Zamanında çatalla çırpılırmış ama biz teknolojinin nimetlerinde faydalanıp mikserle çırpıyoruz. Un tamamen kaybolduktan sonra bir kaşıkla yavaş yavaş karıştırıp suyunu ekliyoruz.

  • Karıştırırken çektiğim bu fotoğraftaki gibi karamel rengi pişmeye başladıkça çikolata rengine dönecek. 
  • Kısık ateşte sürekli hızlı hızlı karıştırmanız gerek. Aksi taktirde altına tutabilir. 


  • Pelize pişmeye başladıkça topak topak olacak o topaklanmalar sizi korkutmasın zaten bir kaç dakika sonra topaklanmalar karıştırdıkça kaybolacak. 
  • Topaklanmalar kaybolunca ocağın altını kapatın ve kaselere pay edin işte bu kadar basit.

Üzerini süslerken kullandığım şey görünüş olarak bademe benzese de badem değil, kayısı çekirdeği. Niğde de hemen herkesin bağlarında bahçelerinde kayısı ağacı vardır ve tatlı kayısıları eline çekiç alıp kırmayan mı var. Bu nedenle ceviz fındık gibi şeylerle değil de o çok sevdiğimiz kayısı çekirdeğiyle süsledim. Zaten kayısı çekirdeği kadar yakışacak başka bir kuruyemiş yok bu tatlıya. 
Kayısı çekirdeğini artık aktarlarda rahatça bulabiliyorsunuz. 

 
Soldaki badem, sağdaki kayısı çekirdeği. Görüldüğü gibi bademin yavrusu gibi. Kayısı çekirdekleri tatlı ve acı olmak üzere 2 çeşit oluyor. Hodayı cinsi olan kayısı çekirdekleri acı oluyor ve ilaç sanayisinde kullanılıyor. Ayrıca kayısı çekirdeğinin kanseri engellediği söyleniyor. Malatya ülkemizin en az kanser vakası görülen ili olması da bu bilgiyi kanıtlar nitelikte. Tabi her şeyin fazlasının zarar olduğunu söylemekte fayda var. Fazla yersek karın ağrısı, mide bulantısı ve cırcır yapabilir. 

Son olarak eklemek istediğim şey kültürümüzün yemeklerine sahip çıkalım. Belki şimdi olmasa bile ilerleyen yıllarda fast- food yemekleri kültürümüze hızla giriyor ve bir çok yemeğimiz zamanla unutulup gidecek. Bu kötülüğü gelecek nesillere yapmayalım. Mutfak kültürümüze sahip çıkalım. 
sevgilerimle...




Bilenleriniz var mıdır Pelizeyi ? Bazı yörelerde palize, bazı yörelerde palaze denilen bu tatlıya Niğde'de "Pelize" adı verilmiş ve yöresel tatlılarından biridir. Pelize önce Selçukluların sonra da Osmanlı saray mutfağının önemli tatlılarından biriymiş. Günümüzde bilen tadan çok az olan bu tatlıyı unutulmasın gelecek nesillerde de belki bilen eden birileri olur diye yazmak istedim. 

Çocuklara pekmez yedirmenin en güzel halidir Pelize. İçine ekstradan şeker konulmaması da cabası. 



Görünüş olarak çikolatalı pudinge benzese de içinde onun gibi katlı maddeleri ve şeker yok. Doğal, besleyici ve bir o kadar da lezzetli olan bu tatlının bu kadar az bilinmesi biraz üzücü. 
Deneyin, ikram edin, tüketin efenim. 
Nasıl yapacağımıza gelirsek ben aşağıdaki ölçülerden 4 kase pelize elde ettim ama siz küçük kaseler kullanarak 6-8 kişilik yapabilirsiniz

MALZEMELER
  • 2 su bardağı üzüm pekmezi
  • 3 su bardağı su 
  • 8 yemek kaşığı un 
YAPILIŞI
  • Öncelikle pekmezle unu güzelce çırpıyoruz. Zamanında çatalla çırpılırmış ama biz teknolojinin nimetlerinde faydalanıp mikserle çırpıyoruz. Un tamamen kaybolduktan sonra bir kaşıkla yavaş yavaş karıştırıp suyunu ekliyoruz.

  • Karıştırırken çektiğim bu fotoğraftaki gibi karamel rengi pişmeye başladıkça çikolata rengine dönecek. 
  • Kısık ateşte sürekli hızlı hızlı karıştırmanız gerek. Aksi taktirde altına tutabilir. 


  • Pelize pişmeye başladıkça topak topak olacak o topaklanmalar sizi korkutmasın zaten bir kaç dakika sonra topaklanmalar karıştırdıkça kaybolacak. 
  • Topaklanmalar kaybolunca ocağın altını kapatın ve kaselere pay edin işte bu kadar basit.

Üzerini süslerken kullandığım şey görünüş olarak bademe benzese de badem değil, kayısı çekirdeği. Niğde de hemen herkesin bağlarında bahçelerinde kayısı ağacı vardır ve tatlı kayısıları eline çekiç alıp kırmayan mı var. Bu nedenle ceviz fındık gibi şeylerle değil de o çok sevdiğimiz kayısı çekirdeğiyle süsledim. Zaten kayısı çekirdeği kadar yakışacak başka bir kuruyemiş yok bu tatlıya. 
Kayısı çekirdeğini artık aktarlarda rahatça bulabiliyorsunuz. 

 
Soldaki badem, sağdaki kayısı çekirdeği. Görüldüğü gibi bademin yavrusu gibi. Kayısı çekirdekleri tatlı ve acı olmak üzere 2 çeşit oluyor. Hodayı cinsi olan kayısı çekirdekleri acı oluyor ve ilaç sanayisinde kullanılıyor. Ayrıca kayısı çekirdeğinin kanseri engellediği söyleniyor. Malatya ülkemizin en az kanser vakası görülen ili olması da bu bilgiyi kanıtlar nitelikte. Tabi her şeyin fazlasının zarar olduğunu söylemekte fayda var. Fazla yersek karın ağrısı, mide bulantısı ve cırcır yapabilir. 

Son olarak eklemek istediğim şey kültürümüzün yemeklerine sahip çıkalım. Belki şimdi olmasa bile ilerleyen yıllarda fast- food yemekleri kültürümüze hızla giriyor ve bir çok yemeğimiz zamanla unutulup gidecek. Bu kötülüğü gelecek nesillere yapmayalım. Mutfak kültürümüze sahip çıkalım. 
sevgilerimle...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 

EMİNE MUTFAKTA COPYRIGHT©2015. TÜM HAKLARI SAKLIDIR. WEB TASARIM:BELLA DESIGN